ahmet oktay şiirleri listesi için eklenen 13 entry bulunmaktadır.
 

gece bir geyik bahçesidir bazen
ürkek, korkulu, nefes nefese,
çünkü hep birileri gelecektir
hep birilerine gidilecektir
düşlerin ve şarapların üstüne.
işte düş de, şarap da bozgunda,
tatsızdır camın önündeki deniz
süzülen martılardan ne çıkar?
geldiler gürültüleriyle
beşli, onlu bir can sıkıntısı.

hiç kıpırdamaz, hiç anlamaz
çünkü biz demek ben değiliz
kuşun nasıl uçtuğunu bilmeyiz
bir yeşilin ne olduğunu da.
bir geceye mi çıkıldı? onlar da var
yürekleri ve elleri nasırlı,
kimseler bir şey anlatmıyor
çiçeğe, suya, göğe ait
nasılsa bir aradalar.

saatler ölümle bitişik ama bilinmez
işte gidiyorlar mı? gitsinler
bardak ve sokak onun olur böylece.
bozulmuş estamp bir gökyüzüydü
bazı adamlarla daralan.
böylece kalkar engel
bir duyudur oturduğu yerde artık
çocuklarla çocuk olan.
çıkarır salar mavi kuşları
kendi göğüne kendindeki ormandan.

demek gittiler. iyi öyleyse
duyabilir saatlerle ölümü,
isterse eşkıya bir aşkla süsler
bazen da acılarla onu.

iskelede bir vapur vardır, o güzel
iki kişi yeter dünyayı anlamaya,
birinin ağlamasıdır herkesin ağlaması
tutar yüzünü elleriyle siler.

ne olur geyikleri bahçede bırakın
ne anlatabilir çoklar çoklara?
işte bir cam parçası, bir çakıl
hadi gidip biraz yalnız kalın.
elbette kavgamız yine kavga
elbette aşkımız yine aşk.
bakın, konyaklar içiliyor
hüzünden yapılıyor denizler
ama hadi, yalnız kalın.

bir çocuk mu ağlıyor? duydu
çünkü bütün çocuklar ondan geçer
kırık oyuncakları, kirli yüzleriyle
kamburunu çıkartır, usulca yürür
en iyi böyle duyulur gece.
gece çoğaltılmış bir umudur
sessiz vapurlarla, kısık ışıklarla,
adamlar bir şey arar içkilerden
kadınlar bekler yünleri ve hüzünleriyle.

o da bir kadındır sıkıntılar yapan
renkli kağıtlar ve elişleriyle.
elbette büyütür bir gökyüzünü
el sallar gece otobüslerine,
bir gazete alır, bir cümle yazar
çünkü herkes korkar yalnızlıktan
ve her yerde bir intihar vardır.

kendiyle yenilir her hüzün
bırakın geyikleri bahçesinde,
birlikte söyleyelim teklerden koro
"her yerdeki intiharları durduralım
her biçimdeki intiharları durduralım"

ama hadi, yalnız kalın.

 

çünkü gök sıkıntıyla ağar
rüzgar buruşur, bir yaprak düşer
ve kaçıyordur solgun mavilikte
maviler ve al geyikler.
işte altın ve kara akıntılar:
analar, yitirilmiş resimlik
yoksulluk, o korkunç kadın.
susun, tümünün anıldığı gündür,
kara yağmur ve ebem kuşağı
usulca bütün erkekler ölür.

kıpırdamasın insandan gelen sesler
kamyonlar devrilir dağ yolunda.
rehincide kalan bir gümüş saat
emanetçide unutulan bavul,
geçip giden gök taşlarıdır
havadan ve selüloit mavilikten.
ey mermeri bozuk yalnızlık,
sanki kutsal bir avdır suskuda
ve bir yakut parıltısıdır artık.

çünkü gök kanla ağlıyordur,
soluk soluğa atan bir damar
kalbinde hırçın denizin
ve toprağın nabzında,
unutulmak gibi bir şah damar.
ürperir aynı rüzgarla
darağacı, çarmıh ve çiçek,
sussun yatakların fısıltısı
avuçlarda parıldayan kehribar:
ekmekli, zincirli ve başları eğik
kadınların erkekleri geçiyordur.
ve üzgün deltası kısacık ömürlerin
bir albüm, bir şarkı, bir çocuk.
hangi doldurulmuş hüznün yakutu
çocukluk defterlerince soluk,
ki savaş alanlarında parıldar
bütün koruluklardır ay ışığı,
ey ulaşılmayan dayanak aşklar
elleri kanatan kesici ağıt.
hep unutuştur akılda kalan,
sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler,
derdin eksilmediği kalem ve kağıt.
kısa ve kesin bir sözdür erkekler,
ispanya'da "non pasaran",
kızaran kilise çanları
katedrallere çöken gölgelik
italya'da "mamma mia"
işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar,
sarkık bir bıyık meksika'da, "viva"
nehirler kurur, susar aşk
ve en katı sözdür erkekler
kıraç ve yoksul anadolu'da.

büyük ve yeniktir erkekler,
söz dinlemez serüvenci çocuk
su şırıltısında sayıklayan hasta,
ve deli bir sevgilidir sabaha kadar
bulgulu, korkunç ve utançla.
yararsız bütün leylak ağaçları,
hiç bilmiyor erkekler
doğan ve ölen çocukların hüznünü,
çünkü daha önceden ölürler.

çünkü gök ağlıyordur kanla,
hep yenik yıldızlar vardır,
anı defteri, kum saati, savaş alanı,
bir yüz
işte o kandır.

ey ışığını dağıtan kristal
ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü,
ayışığı denizle kendini sürdürür,
işte her şey geçip gitmede,
usulca bütün erkekler ölür.

 

bir çığlığın içinde yakalıyorum seni
kaç kez istanbul'u,
parıldayan, ısıtan, yakan bir alev gibi.
üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru...
odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısı
tramvayların, vapurların sıkıntısı
yitmiş aşkların, yitecek aşkların
aynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı.
yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum.
karanlık etini kemiriyor,
vaktimiz kısa,
düşlerimizi kolluyorlar durmadan
durmadan kovuşturuyorlar.

mendilimi ıslatıp alnına koyduğum
suyundan içtiğimiz hayat çeşmesi,
yalnız - geceler boyu uzanan kadını bakırlarda
durmadan horluyorlar.
geyiğim, saklım benim.
bakma arkana, ne olur, aldırma,
onulmazlığımızdan büyük yapılar kurduk
horlandıkça aşkımız, derya.
vaktimiz kısa,
karıncalara, rüzgarlara, sulara dokunmak
uyanan toprakları bilmek gerekiyor.
ormanlar görmüş dolunayın tılsımını
ağlamayı utanmadan
dövüşmeyi bilmek
tırnaklarınla tutunmayı bilmek gerekiyor
aşağılandığımız, kollandığımızı bilmek gerekiyor.

kapa tunç kapıları gece
soğukta, kırgın, parasız milyon kişi.
geyiğim, saklım benim,
ölüm dayanmadan kapıya
sev, öp, yitir beni.

 

yorgundu. düş görürken
-ölmüş müydü ölüyor muydu?
fidana dokunduğu an açıvermişti gonca-
elinden düştü kitap
kalem de

şuydu altını çizdiği cümle:
kierkegaard'tan,
"üzüntüm, kâl'amdır benim"

 

siyahın gezginiyim: her gün daha derine
yanar akşamla caddede vebalı lambalar,
bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine;
redingotlarıyla mumya gibi otururlar
iş yerlerinde, kahvelerde. ve akar zaman.
-birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman-
demek isterim, alımlı kadının birine.

çünkü kanar "bir mezarda bırakılan aşklar":
adrianne! jenny! yıllardır bakir bir dulum ben,
avuntu bilmez. nafileydi tüm yolculuklar
o arayış: kara güneş içimdeydi zaten.
gittim harfin ve sayının bilinmez ucuna:
ölü yüzüm çekilmişti gecenin burcuna,
korkmadım sokağa hapsederken kapılar.

adoniram! hançerle sınandı ustalığın
ve açıldı gül gibi toht kitabı'ndaki giz:
herkes ikidir. ben kimin öteki adıyım?
söyle: bulmak mıydı amacın ey yitik ikiz.
"içimizde bir oyuncu, bir seyirci yaşar"
ve "akıl ürünleri delilikten de çıkar"
kazıyınca pıhtısını o yıkık zamanın.

melek gülümsemiyor artık öteki anam,
çekil! çünkü "siyah ve beyaz olacak gece."
ulaşır mı yaralı hayvan gibi bağırsam
sesim bencil, sevgisiz, muhkem ev içlerine?
onulmazım. çağcıl kentin yabanıl yitiği.
tek giysim vebalı ışıklarla melankoli,
bir ret ise kurtulmak bile istemem yazgımdan.

ikiyim: yakalandım sokakta çırılçıplak
ve giydirildim başkalarının sözleriyle.
ah! karanlığa giren görür beyazı ancak,
hangisiyim? biliyorum kimin gözleriyle?
ne yapsak silinmiyor ruhtan geçmişin izi
yaşamak kadar ölüm de çağırıyor bizi,
geçiyorum sokağı fenerle konuşarak

hem yaşamın imidir hem ölümün her fener.

 

kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?

üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık

azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom